Bir Yolculuk, Bin Hatıra: Gönüllülükten Öğrendiklerim
HİKAYE 12.09.2025

Bir Yolculuk, Bin Hatıra: Gönüllülükten Öğrendiklerim

Elif KARLITEPE
Elif KARLITEPE
Hikaye Yazarı

Yola Çıkmadan Önce

Bir hayalin peşinden gitmeye karar verdiğinizde, bavulunuz sadece kıyafetlerle dolmaz. İçine umut, heyecan, bilinmezlik ve biraz da korku sığdırırsınız. Vize işlemleri, uçak biletleri, uzun listeler… Hepsi maceranın ilk sayfasını yazmak için. Benim hikâyem de böyle başladı; bir gün Avrupa’nın kalbinde, tanımadığım insanlarla, henüz bilmediğim anıları biriktireceğimi hayal ederek. Yerel ve ulusalda yapmış olduğum gönüllülüğü uluslararası alana taşıyacağımın sorumluluğu ile…

Her büyük yolculuğun öncesinde bir sınav vardır; benimki de vize süreciydi. Belgeler, formlar, randevular… Hepsi birer adım gibi görünse de aslında hayallerime giden yolun taşlarıydı. Bu dönemde ailemin sabırlı desteğini, gönderici kuruluşumun rehberliğini ve ev sahibi kurumun sıcak ilgisini her an hissettim.

Her telefon konuşmasında moral veren sözler, her e-posta ile gelen açıklayıcı bilgiler ve sabırla atılan her imza, bu sürecin heyecanını daha da büyüttü. Bekleyiş uzundu, ama anlayışlı ve destekleyici bir çevrede olmanın verdiği güvenle her günü umutla karşıladım.

Yeni Başlangıçların Heyecanı

Macaristan’ın küçük bir köyü olan Kállósemjén’de bir araya geldiğimiz o ilk gün, farklı ülkelerden gelen gönüllülerle göz göze bakarken tek ortak dilimiz gülümsemeydi. Ev sahibi kurumumuz bizi sıcacık bir “Hoş geldiniz!” ile karşıladı. Yeni bir ev, yeni bir aile, yeni bir yolculuk başlamıştı. Tabii bu yolculukta yalnız değildim takım projesinde bana eşlik eden arkadaşlarımla birlikteydim.

Çocuk Kahkahalarının Eşlik Ettiği Günler

Sabahları çocuk kahkahalarıyla uyanmak… Her gün sporla başlayan, oyunlarla, el işi atölyeleriyle ve bazen de çamura bulanmış pantolonlarla biten bir kamp hayatı. Onlarla birlikte geçirdiğim zaman, sadece eğlenceden ibaret değildi; iletişim kurabilmek için birkaç Macarca kelime öğrendim, onlar da İngilizcelerini geliştirdiler. Küçük kelimeler, büyük bağlar kurmamıza yetti.

En çok da onların gözlerindeki merak, birlikte oynarken çıkan kahkahalar ve paylaşılan anların saflığı beni etkiledi. Öğrendim ki, mutlu olmak için karmaşık sebeplere gerek yok; bazen bir top, bazen bir boya kalemi, bazen de sadece paylaşılmış bir gülümseme yeterli olabiliyor.

Kültürler Arası Köprüler

Birlikte geçirdiğimiz akşamlar sadece eğlenceden ibaret değildi; yeni yemekler tattık, geleneksel dansları öğrendik ve bazen sessizce oturup hikâyelerimizi paylaştık. Dil engeli yoktu; müzik, kahkahalar ve bakışlarımız her şeyi anlatıyordu.

Kültür gecelerinde kendi ülkelerimizi tanıttık; şarkılar söyledik, videolar izledik ve herkesin mutfağından gelen tatlarla uzun sofralar kurduk. Yapay zeka oturumlarında birlikte projeler ürettik, hareketlendirici oyunlarla enerji topladık ve geceleri kamp ateşi etrafında hayallerimizi konuştuk.

Bu bağ, sadece birkaç haftaya sığan bir dostluk değil; sınırları aşan bir dayanışma hissiydi.

Hafta Sonu Kaçamakları

Bir gün Prag’ın masalsı sokaklarında yürürken, ertesi gün Oradea’nın tarihi köprülerinden geçiyordum. Debrecen’in sakin ritmiyle başladığım yolculuk, Budapeşte’nin görkemli bazilikası ve Zincirli Köprüsüyle devam etti.

Viyana’nın zarafeti, Bratislava’nın orta çağ havası, Košice’nin renkli meydanları derken; Krakow’un tarihi dokusunuhissettim. Roma’da geçmişin ihtişamını, Floransa’da sanatın ruhunu, Vatikan’da ise maneviyatın doruğunu yaşadım.

Her şehir bana yeni bir ders, her sokak farklı bir hikâye sundu. Kimi zaman tarihin içinde kayboldum, kimi zaman kültürler arası köprüler kurdum; ama her seferinde daha da zenginleştim.

Ortak Emek, Ortak Sofra

Kampın yalnızca oyun ve keşiflerden ibaret olmadığını burada öğrendim. Birlikte çalışmanın, kolektif emeğin ne kadar değerli olduğunu bahçede domatesleri toplarken, kendi ellerimizle yaptığımız sosları karıştırırken ve masaları akşam yemeğine hazırlarken hissettik.

Herkesin küçük bir görevi vardı; kimi sofrayı süsledi, kimi mutfağa yardım etti, kimi bahçeyi toparladı. Bu anlarda sadece yemek hazırlamadık; dostluklar kurduk, dayanışmayı öğrendik ve farklı kültürlerin sofra geleneklerini paylaştık.

Bir tabak yemeğin ardında, birçok elin emeği ve birçok gülümsemenin izi vardı. İşte bu yüzden, o akşam sofralarımız hep sıcacık bir huzur kokuyordu.

Yolun Bana Öğrettikleri

İki ayın sonunda bavulum yine doluydu; ama bu kez içinde kıyafetlerden çok anılar, deneyimler ve yeni kazanımlar vardı. Yeni dillerden öğrendiğim birkaç kelime, bisikletle geçtiğim yolların yüzüme çarpan özgürlük rüzgârı, kültürlerarası dostluklar ve en önemlisi kendime duyduğum güven…

Bu yolculuk sadece şehirler arasında değil, kendi içimde de bir keşifti. Farklı ülkelerde attığım her adım, kendi potansiyelimi daha da üste çıkarmamı sağladı; tanıştığım her insan, bakış açımı biraz daha genişletti. Artık biliyorum ki sınırlar haritada çizili olabilir ama ruhumuzun ufku çok daha büyük.

Bu sadece bir yolculuk değildi. Bu, “kendini keşfetmenin, sınırlarını aşmanın ve dünyaya daha büyük bakabilmenin” masalıydı ve ben bu masalın içinde kendi kahramanımı buldum.